1. (a) tutunmak, (el ile) yapışmak, sıkı tutmak.
    hang on (to the strap), the bus is starting. (b)
    (telefonda vb.) beklemek, ayrılmamak.
    I'm afraid the line is busy, would you hang on? I finish work at 5, but I'll hang on till half past to meet you. (c) sebat etmek, (bir işe) devam etmek, dayanmak, dişini sıkmak, sabretmek, peşini bırakmamak.
    You must be tired, but try to hang on till all the work is finished. (d)
    hang upon ile ayni anlama gelir.(bkz: hang ) (19), (e)
    hinge on ile ayni anlama gelir. istinat etmek, dayanmak, bağlı olmak.
    The story hangs on the relationship between 2 sisters. (f)
    hang on someone's lips: (birisini) hayran hayran dinlemek, dikkat etmek.
    He hung on her lips/on her every word.
pamuk ipliği ile bağlı olmak, tehlikeli/müşkül şartlar altında ümitsizce mukavemet etmek/direnmek/dayanmak.

The soldiers are still holding the fort, but they're hanging on by their eyelids.
(telefon) bir dakika bekle
birinin ağzından çıkan her söze kulak vermek Fiil
iki dudağının arasında olmak Fiil
kulak vermek, dikkatle dinlemek.
tutunmak Fiil
birine tutunmak Fiil
yanaşmak Fiil
(a) birisine vurmak, darbe indirmek, (b) körkütük/zilzurna sarhoş olmak.
(güçlüklere rağmen bir şeye) var kuvvetiyle sarılmak, yılmadan/azimle devam etnek.
bir suçu birine yüklemek Fiil
ayak altında dolanıp durmak Fiil
(zaman) geçmek bilmemek Fiil
(zaman) bir türlü geçmek bilmemek Fiil
takmak Fiil
sallandırmak Fiil
en ufak bir delil bile yok
bahane göstererek hak iddia etme
şikâyet vesilesi